24.11.2025
"İslam Düşüncesi Meseleleri" Uluslararası Sempozyumu Sonuç Bildirgesi
14-16 Kasım tarihlerinde gerçekleşen “İslam Düşüncesinin Meseleleri” başlıklı uluslararası sempozyumda farklı ülke ve üniversitelerden 10 oturumda 38 bilim insanı bildiri sunmuştur. Sempozyumda içinde yaşadığımız çağdaş dönemde özelde Müslüman toplumların genelde ise dünya insanlığının farklı meseleleri bilim insanlarınca geniş boyutlu olarak tartışılmıştır. Alanında uzman bilim insanlarının bu tartışma ve analizlerinde birçok çağdaş probleme dikkat çekilmiştir. İçinde yaşadığımız çağın problemleri karşısında Müslümanların durumu, İslâm’ın yaklaşımı, fırsatlar ve imkânlar analiz edilmiştir.
Üç günlük oturumların ardından bilim insanlarının katkılarıyla aşağıda maddeler halinde sıralanan sonuçlara ulaşılmıştır.
1) İslâm düşüncesinin ilâhî ve beşerî olmak üzere iki temel kaynağı vardır. İlâhî kaynak Kur’an-ı Kerim ve sünnettir. Beşerî kaynak ise Kur’an-ı Kerim ve sünnetten ilham alarak insan aklının ortaya koyduğu ürünlerden müteşekkildir. İnsanlığın gelecekteki ihtiyaçlarına ancak İslâm düşüncesi gibi vahiy ve akıl temelli bir düşünce kapsamlı ve yeterli cevaplar verebilir.
2) Bugün dünyamız büyük bir bunalımdan geçmektedir. Tek boyutlu olan çağdaş Batı uygarlığı ve onun dayandığı post/modern düşünce sistemi varlığı bütüncül olarak izah edememektedir. İslâm düşüncesi varlığı bir bütün hâlinde izah edebilecek bir düşünce sistemi olarak hala insanlık için bir imkân ve ümit olma hüviyetini devam ettirmektedir.
3) İslâm dünyası içinde bulunduğu durumda kendi gerçekliğiyle yüzleşmekten çekinmemelidir. Ancak böyle bir tavrı gerçekleştirdiğinde kendine dair olumlu ve olumsuz boyutlarını tespit edebilecektir.
4) İslâm düşüncesinin, geçmişin birikimlerini yalnızca nakletmek suretiyle bugünün ve geleceğin sorunlarını çözemeyeceği artık açıktır. Bu nedenle, karşılaştığı meseleleri kendi referanslarından kopmadan fakat çağın mevcut yöntem ve birikiminden yararlanarak ve gerektiğinde yeni yöntemler ile yeni bir müktesebat geliştirmekten çekinmeyerek ele alması gerekmektedir.
5) İslâm düşüncesinin muhatap özneleri, içinde yaşadıkları zaman ve bulundukları mekânın farkındalığıyla dinamik bir tefekkürü sürekli kılmalıdırlar.
6) İslâm düşüncesi gerek teori gerekse pratik boyutlarıyla sanat, estetik ve ahlâk konusunda, insanın dünyada bulunuşunun hedefine uygun olarak daha derinlikli çalışma ve öneriler üretmelidir.
7) İslâm düşüncesi sadece Müslüman toplumlar için değil, dünya insanına yönelik kapsamlı söylem, öneri ve pratikler geliştirmelidir. Özellikle küresel sorunlar çerçevesinde İslâm düşüncesinin dünyaya hitap edecek strateji ve ufku önemlidir.
8) Dünya tarihinde paradigmal kırılmalarda kozmoloji ve bilim anlayışının öne çıktığı görülmektedir. Bugün Müslümanlar geleceğe doğru değişimde kozmoloji ve bilim üzerine yaygınlaşan bir damarı işlemeli ve genişletmelidirler.
9) İslâm düşüncesi geleneksel ve modern dönemdeki farklı bilim dalları ile iş birliğini sağlamalı ve bu bilimlerin müktesebatını değerlendirerek onlardan yararlanmalıdır.
10) İslâm bilim tarihinin parlak geçmişi, nostaljik bir savunma mekanizmasına dönüştürmekten ziyade bu mirasın günümüz sorunlarından kaçış için değil; geleceği kuracak özgüveni ve insanı nesneleştirmeyen bilimsel yöntemi yeniden inşa etmek için rasyonel bir zemin olarak kullanılmalıdır.
11) Gelenek-modernlik ilişkisini çatışma ekseninden çıkaran; beyan ilimleri, tasavvuf, felsefe ve sosyal bilimleri birlikte düşünen; yerel gerçekliği gözetirken evrensel ölçekte konuşabilen yeni bir kurucu paradigma oluşturulmalıdır.
12) İslâm düşüncesi içinde yaşadığımız çağda daraltıcı birçok düşünce, grup ve yaklaşımların sınırlarına indirgenmeden, tüm farklı ekol, grup ve felsefeleri değerlendiren bir yaklaşım içinde olmalıdır.
13) İslâm düşüncesi çerçevesinde ortaya konulan öneri ve fikirler Müslümanların tüm dünya ölçeğinde olumlu temsilini sağlayacak ağırlıkta ve derinlikte olmalıdır.
14) İslâm dünyası modern dünya ile farklı karşılaşmaları sonucunda kendi iç bütünlüğünü neden muhafaza edemediğinin felsefî, sosyal, siyâsî ve kültürel sebepleri üzerine kafa yormalıdır. Bunun için kendi düşünce mirasını yeniden ele almaktan ve onu gerektiğinde tahlil, tahkik ve tenkit ederek geliştirmekten çekinmemelidir.
15) Müslümanların yaşadıkları mevcut sorunların bir yerlerde hazır çözümlerinin olduğu vehminden kurtulmaları gerekir. Bu yapılmadıkça son iki yüzyıllık tecrübenin bize kazandırabilecekleri ve öğretebileceklerinin önü açılamaz.
16) Modern düşünce ile felsefî değeri olan bir etkileşime girilmesi elzemdir. Bu etkileşim kurulmadıkça Modern çağda bir İslâm düşüncesinin inşası mümkün değildir. Son iki yüzyıllık tecrübenin değerlendirmesi yapılmadıkça ne klasik ile ne de modern düşünce ile bir etkileşim -karşılıklı alışveriş- kurulamaz.
17) İslâm bilimsel mirasının, modern teknoloji ve yapay zekânın etkin kullanımıyla yenilenmesi gerekmektedir. Ancak mevcut yapay zekâ sistemleri, nitelikli İslâm uzmanları tarafından eğitilmedikleri için Müslümanların dinî meseleleri için uygun değildir ve bu da onları ilahi bilgiyi aktarma konusunda güvenilmez kılmaktadır. Bu nedenle, Müslüman toplum, İslâmî bilginin güvenli, doğru ve yanlış bilgilendirmeden uzak bir şekilde iletilmesini sağlamak ve yanlış yönlendirmeleri önlemek için kendi güvenilir yapay zekâ araçlarını geliştirmelidir.
18) İslâm dünyası, 19. yüzyılın sanayileşme tartışmalarını aşarak Endüstri 4.0 ve siber-fiziksel sistemlerin belirlediği yüksek teknoloji çağının gerçekliğiyle yüzleşmelidir. Gelecek tasavvuru ise geçmişi telafi etmeye değil, bugünün dijital dünyasını yönetebilecek yetkinliği kazanmaya dayanmalıdır.
19) İslâm düşüncesi ile diğer düşünce sistemleri arasında paradigmal farklılıklar bulunmaktadır. Bu ise “İslâmî aklın imkânı” üzerine yoğunlaşmayı gündeme getirmektedir. İslâm düşüncesi içinde yaşadığımız çağda kendi paradigması üzerinde temellenecek ve İslâmî aklın imkânları çerçevesinde fakat insanî müktesebattan da faydalanarak sorunları çözmeye çalışmalıdır.
20) Dönemsel baskılardan bağımsız, tutarlı, fonksiyonel ve yenilikçi bir düşünsel zemin oluşturmak için yorumcu öznenin imkânları, içtihadın güncelliği ve eleştirel aklın rolü pekiştirilmelidir.
21) İslâm düşüncesinin jeopolitik ve sosyo-politik dünyada yeni bir konumlanmaya ihtiyacı vardır. Yeni dünya düzeninin ortaya çıkardığı meydan okumalar ve fırsatlar doğru analiz edilmeli; İslâm dünyasının düşünsel birikimi, küresel tartışmalarda etkin bir aktör olacak şekilde organize edilmelidir.
22) Nübüvvet, maslahat, metodoloji ve yorum geleneği gibi temel ilke ve kavramlar yeniden düşünülmelidir.Maslahatın hukukî konumu, nübüvvetin modern dünyadaki anlamı, Kur’an ve sünnet merkezli felsefî temellendirme ve metodoloji sorunları üzerine derinlikli, sistematik ve kurucu tartışmalar sürdürülmelidir.
23) İslâm düşüncesi, tarih boyunca büyük bir entelektüel miras üretmiş olsa bile metodolojik olarak yaşadığı krizler bu mirasın güncellenmesini ve çağdaş ihtiyaçlara cevap vermesini zorlaştırmaktadır. Akıl-nakil, gelenek-yenilik, birey-toplum gibi temel karşıtlıklar etrafında gelişen bu metodoloji krizi, İslâm dünyasında hem teorik hem de pratik düzeyde ciddi sorunlar doğurmuştur. Bugün bu kriz ancak sahih bir metodolojik yenilenme ile aşılabilir.
24) İsrail’in haksız, adaletsiz ve ahlâkî sınırları oldukça aşan saldırıları karşısında Filistin meselesi tüm Müslümanların olduğu kadar insanlığın da ortak sorunu haline gelmiştir. İslâm düşüncesi çalışmalarının Filistin’in yakın gelecekte kurtuluşu için farklı boyutlarda stratejiler üreten ciddi araştırma ve önerilere ağırlık vermesi acil ve zorunlu bir durumdur.
25) İslâm düşüncesinin aynı zamanda dünyanın farklı coğrafyalarında sömürgeciliğe ve zulme maruz kalan dini, dili ve rengi ne olursa olsun tüm insanlığın kurtuluşuna ümit oluşturması bakımından farklı masalar oluşturarak çalışmalar yapması beklenmektedir.
26) Aile kurumu günümüzde yalnızca yapısal bir dönüşüm değil, aynı zamanda köklü ve kapsamlı bir değer aşınması süreciyle karşı karşıyadır. Sekülerleşmenin etkisiyle nikâh, geleneksel toplumlarda taşıdığı kutsallık, süreklilik ve ilâhî ahit niteliğini büyük ölçüde yitirmekte; modern söylem onu giderek bireysel tercihe dayalı, hukukî bir sözleşme düzeyine indirmektedir. Bu dönüşüm karşısında kurumsal, eğitsel, ekonomik ve sosyal tedbirler alınmalıdır.
27) İslâm düşüncesinde tekfirci ve aşırı radikal eğilimler ne ölçüde tehdit oluşturuyorsa, dinî hükümlerin bağlayıcılığını gevşeten ibahiyeci yorum ve yaklaşımlar da benzer düzeyde riskler taşımaktadır. Bu nedenle, dinî hükümleri işlevsizleştirme potansiyeli taşıyan ibahiyeci yönelimlerin mahiyeti üzerine kapsamlı çalışmalar yapılmalı; toplum, bu tür eğilimlerin doğurduğu fikri ve pratik sonuçlar konusunda bilinçlendirilmelidir.
28) İnsan, yaratılıştan özgür, hak sahibi ve ontolojik bir özne olarak kabul edilmelidir. Siyasal, ekonomik, toplumsal ve dinî bütün düzeneklerin meşruiyeti, insanın özneliğini, rızasını ve onurunu koruyup korumadığı üzerinden belirlenmelidir.
29) Hak, adalet ve rıza ilkeleri, bütün toplumsal ve kurumsal yapıların evrensel normatif temelini oluşturur. İnsanları araçsallaştıran, adaleti ihlâl eden sistemler bu normatif çerçeve içinde gayrimeşrudur.
30) Günümüz dünyasında yoksulluk, çalışan yoksulluğu ve ekonomik-sosyal krizler kaynak kıtlığından değil; üretim, bölüşüm ve dağıtım mekanizmalarındaki yapısal adaletsizliklerden doğmaktadır. Emeği değersizleştiren tahakküm ilişkileri insanı nesneleştirmekte ve küresel ölçekte derin insani maliyetler üretmektedir.
31) İslâm düşüncesi, çağdaş krizler karşısında insanı özneleştiren, rızayı esas alan, adaleti merkezine yerleştiren evrensel bir normatif çerçeve sunar. Bu çerçeveye uygun olarak Müslümanlar, tarihsel tortulardan, durağan ilmihallerden veya kültürel alışkanlıklardan kaynaklanan; başkalarını nesneleştiren ve adalet ihlâl eden yorum ve uygulamaları ayıklamakla yükümlüdür.
32) İslâm düşüncesi ile ilgilenen akademisyen ve düşünürlerin en önemli görevi değer üretmek, değeri özümsemek, değeri temsil ve değeri insanlara taşımaktır. Düşünce ile ahkâmı, düşünce ile pratiği birleştirerek tekleştirmek nebevî bir ilkedir.
33) Usûl sünnetin mantığını kavrama çabasıdır. Bu anlamda usûl ile sünnet, usûl ile ibadet, usûl ile gündelik hayat arasında direkt bağ mevcuttur.
34) Risâletin/dinin amacı mekârimî ahlâkın tamamlanmasıdır. Ağacın bekası tohumu içkin olan meyvesi ile mümkün olduğu gibi İslâm’ın bekası da Müslümanların erdemli olmasıyla mümkün olur.
35) Bütün bu çabaların nihaî gayesi, varlığın hakikatini Kur’an ve sünnetin rehberliğinde kavrayan; özgürlüğünü, değerini ve sorumluluğunu ilahi emanete bağlılıkla temellendiren; kendisini sadece tarihî bir aidiyetin değil, ontolojik bir bilincin öznesi olarak konumlandıran sahih ve üretken bir Müslüman kimliğinin ve toplumunun inşasıdır.
Kamuoyuna saygıyla arz ederiz.
